Konuşmalarını dinlerken; paragraf aralarında, satır aralarında, cümle başlıklarında seyrederiz insanların kişiliğini.
Bazen cümle şöyle başlar;
"Hakikaten" "Gerçekten"
"Gerçekten", "hakikaten" derken ne demek ister insanlar acaba?
Belki de demek istedikleri; "Bakmayın bu konuşulanlara, gerçek değiller ama şu benim konuştuğum, şu cümle var ya, hani şimdi söyleyeceğim, işte o gerçek ve hakikat...!"
İnsanın ne garip hakikatidir bu!
Adeta kendi dışındaki dünyaya yabancı ve yalancı gözüyle bakar. Kendisi de diğerinin 'yabancı' ve 'yalancısı' gibidir.
Aslında kandıran cümlelerden öyle müzdariptirler ki, söylediklerine de dinlediklerine de güvenemezler. Cümlelerinin arasına "gerçekten" "hakikaten" kelimelerini yerleştirerek, 'o cümleyi’ ya da ‘o anı’ yanıltan sözlerden ayrıştırmak isterler.
Birileri soruverse;
Niye, yoksa diğer söylediklerin ‘gerçek’ ‘hakikat’ dışı mıydı? diye.
Gerçekten ve hakikatenin yerini bazı kişiler yeminle doldururlar.
"Vallahi" diye başlarlar söze, yetmez "hem vallahi hem billahi" diye devam ederler.
Neden?
Neden "hem vallahi hem billahi?"
İnanmaz mı insanlar sana?
Yeminsiz sözüne inanılmayacak ne yaptın sen?
Pekiyi; sen bir şey yapmadıysan, neden yemin etmeden sana inanacak insanlarla birlikte değilsin?
Haydi, hep birlikte kandırmadığımız ve kandırılmadığımız bir dünyaya kucak açalım.
Sözünün başına yemin gelmeden, "hakikaten", "gerçekten" demeden kuracağı cümlelere ve bu cümleleri kuran insanlara çok ihtiyacı var dünyanın.
Unutmayalım;
kandırmak istese de insan, hiç kandırılmak, yanıltılmak istemez.
Bazen cümle şöyle başlar;
"Hakikaten" "Gerçekten"
"Gerçekten", "hakikaten" derken ne demek ister insanlar acaba?
Belki de demek istedikleri; "Bakmayın bu konuşulanlara, gerçek değiller ama şu benim konuştuğum, şu cümle var ya, hani şimdi söyleyeceğim, işte o gerçek ve hakikat...!"
İnsanın ne garip hakikatidir bu!
Adeta kendi dışındaki dünyaya yabancı ve yalancı gözüyle bakar. Kendisi de diğerinin 'yabancı' ve 'yalancısı' gibidir.
Aslında kandıran cümlelerden öyle müzdariptirler ki, söylediklerine de dinlediklerine de güvenemezler. Cümlelerinin arasına "gerçekten" "hakikaten" kelimelerini yerleştirerek, 'o cümleyi’ ya da ‘o anı’ yanıltan sözlerden ayrıştırmak isterler.
Birileri soruverse;
Niye, yoksa diğer söylediklerin ‘gerçek’ ‘hakikat’ dışı mıydı? diye.
Gerçekten ve hakikatenin yerini bazı kişiler yeminle doldururlar.
"Vallahi" diye başlarlar söze, yetmez "hem vallahi hem billahi" diye devam ederler.
Neden?
Neden "hem vallahi hem billahi?"
İnanmaz mı insanlar sana?
Yeminsiz sözüne inanılmayacak ne yaptın sen?
Pekiyi; sen bir şey yapmadıysan, neden yemin etmeden sana inanacak insanlarla birlikte değilsin?
Haydi, hep birlikte kandırmadığımız ve kandırılmadığımız bir dünyaya kucak açalım.
Sözünün başına yemin gelmeden, "hakikaten", "gerçekten" demeden kuracağı cümlelere ve bu cümleleri kuran insanlara çok ihtiyacı var dünyanın.
Unutmayalım;
kandırmak istese de insan, hiç kandırılmak, yanıltılmak istemez.
Yorumlar
Yorum Gönder