Doğumumuzla öğretirler bize taraf taraf olduğumuzu… Annemizin tarafı, babamızın tarafı…
Anne tarafına benzedi, hayır tamamen baba tarafına benzedi… Hatta daha önceye gider tartışma, İsmi ne olacak… Annesinin annesi/babası veya babasının annesi/babası…
Daha iki üç yaşında, konuşmaya yeni başladığımızda ilk sorulardandır,
- Anneni mi seviyorsun? Babanı mı?
- İkisini de seviyorum! Dersin safiyane. Israrla devam eder;
- Yok yok birini daha çok seviyorsundur! Söyle hangisini?
Tam öğrenme çağında aklınıza kurt düşürürler, demek ki birini öbüründen daha çok sevmeliymişim der ve şuur altına kayıt düşer küçücük bellek…
Biraz daha büyüyünce sorular zenginleşir,
- Hangi takımı tutuyorsun..?
Farklı takım tutanlar mahalle baskısı kurar çocuğun üzerinde... Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor…. Kafalar karışır, takımları tanıdığından veya maçtan anladığından değil, bu mahalle baskısından. Kimi kırmasam der ve güçlü olanın takımının adını zikretmeye başlar...
Bazen çocuklar kimse kırılmasın diye her yıl takım değiştirir ta ki kendi olgunlaşıp takımını belirleyinceye kadar... Bu arada medyada kavga eden takım kaptanları, spor yazarları, oyuncular, taraftarlar ona şunu öğretir;
“Eğer bir takım tutuyorsan diğer takımların hepsi ile kavgalı olmalısın… Doğal olarak diğer takımın taraftarları da düşmanın.” Bu tarafgirliğin, kardeş kavgalarına, boşanmaya giden aile kavgalarına dönüşmesi de muhtemeldir, hatta diğer takımın taraftarını öldürmeye...
Diğer yönden hayatını birleştirmek için yola çıkanlar taraflarını oluşturmaya başlarlar… Dünürler birbirlerinin karşı tarafıdırlar, oğlan tarafı ya da kız tarafıdırlar.
Düğünlerde oturma düzenleri bu bakış açısıyla yapılır.
Kapıdan gelen misafire birlikte hoş geldin dedikten sonra sorulur;
- Hangi taraftansın? diye
- Kız/oğlan tarafıyız..
- Peki sizi şu tarafa alayım… Geçeriz bizim tarafımızın olduğu yere…!
Evdeki konuşmaların çoğuna şekil verir ‘sizin taraf bizim taraftır’, ‘Senin sülalen’ diye başlar cümle... devam eder ‘Seninkiler şunu yaptı/yapmadı…’ Cevap genelde aynı formatla verilir; “haydi ordan sen kendi sülalene bak, onlarda şunu yaptı/yapmadı..."
Hoppalaaa hayatı birleştirdiğimiz yuvada ne işi var bu ayrılık cümlelerinin!? desek de nafile…
Burada kalmaz, kendi yaşadıklarımızı yaşatırız çocuklarımıza… Hayatın nakaratı gibidir tarafgirlik, taraf olmak…
Nedense seviyor insanoğlu taraf olmayı…
Aslında taraf olmakta bir beis yoktur da tarafgir olup saldırgan olmak hepimizin canını yakıyor…
Anne tarafına benzedi, hayır tamamen baba tarafına benzedi… Hatta daha önceye gider tartışma, İsmi ne olacak… Annesinin annesi/babası veya babasının annesi/babası…
Daha iki üç yaşında, konuşmaya yeni başladığımızda ilk sorulardandır,
- Anneni mi seviyorsun? Babanı mı?
- İkisini de seviyorum! Dersin safiyane. Israrla devam eder;
- Yok yok birini daha çok seviyorsundur! Söyle hangisini?
Tam öğrenme çağında aklınıza kurt düşürürler, demek ki birini öbüründen daha çok sevmeliymişim der ve şuur altına kayıt düşer küçücük bellek…
Biraz daha büyüyünce sorular zenginleşir,
- Hangi takımı tutuyorsun..?
Farklı takım tutanlar mahalle baskısı kurar çocuğun üzerinde... Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor…. Kafalar karışır, takımları tanıdığından veya maçtan anladığından değil, bu mahalle baskısından. Kimi kırmasam der ve güçlü olanın takımının adını zikretmeye başlar...
Bazen çocuklar kimse kırılmasın diye her yıl takım değiştirir ta ki kendi olgunlaşıp takımını belirleyinceye kadar... Bu arada medyada kavga eden takım kaptanları, spor yazarları, oyuncular, taraftarlar ona şunu öğretir;
“Eğer bir takım tutuyorsan diğer takımların hepsi ile kavgalı olmalısın… Doğal olarak diğer takımın taraftarları da düşmanın.” Bu tarafgirliğin, kardeş kavgalarına, boşanmaya giden aile kavgalarına dönüşmesi de muhtemeldir, hatta diğer takımın taraftarını öldürmeye...
Diğer yönden hayatını birleştirmek için yola çıkanlar taraflarını oluşturmaya başlarlar… Dünürler birbirlerinin karşı tarafıdırlar, oğlan tarafı ya da kız tarafıdırlar.
Düğünlerde oturma düzenleri bu bakış açısıyla yapılır.
Kapıdan gelen misafire birlikte hoş geldin dedikten sonra sorulur;
- Hangi taraftansın? diye
- Kız/oğlan tarafıyız..
- Peki sizi şu tarafa alayım… Geçeriz bizim tarafımızın olduğu yere…!
Evdeki konuşmaların çoğuna şekil verir ‘sizin taraf bizim taraftır’, ‘Senin sülalen’ diye başlar cümle... devam eder ‘Seninkiler şunu yaptı/yapmadı…’ Cevap genelde aynı formatla verilir; “haydi ordan sen kendi sülalene bak, onlarda şunu yaptı/yapmadı..."
Hoppalaaa hayatı birleştirdiğimiz yuvada ne işi var bu ayrılık cümlelerinin!? desek de nafile…
Burada kalmaz, kendi yaşadıklarımızı yaşatırız çocuklarımıza… Hayatın nakaratı gibidir tarafgirlik, taraf olmak…
Nedense seviyor insanoğlu taraf olmayı…
Aslında taraf olmakta bir beis yoktur da tarafgir olup saldırgan olmak hepimizin canını yakıyor…
Yorumlar
Yorum Gönder