Ana içeriğe atla

SİYASETTE KADININ VARLIĞI


 

Kadının siyaset yolculuğundaki kaderi hiç değişmiyor.  

18.04.2023



12 Haziran genel seçim sürecinin içinde kutlanan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kamuoyunda tekrar TBMM`deki kadın milletvekili sayısının tartışılmasına vesile oldu. Kadınların siyasette nasıl var olduğundan çok kadınların siyasette sayı olarak ne kadar var olduğu günlerce tartışıldı. 

STK`ların kadınların haklarına ve hukuklarına yönelik farkındalığını artırmak adına gösterdikleri gayreti saygıyla karşılıyor ama sonuca ulaşmak için söylemlerin daha reel olması gerektiğine inanıyorum.

Hiçbir gelişme ve sonuç sosyolojik, psikolojik ve konjonktürel  verilerden bağımsız değildir.

Kadının varlığını öncelikle sivil toplumdaki, üniversitedeki varlığı, basın ve sendikadaki varlığı ile tartışırsak sonuca daha çabuk ulaşırız.

TBMM albümüne baktığınızda meclise milletvekili yollayan kanallar bellidir:

  • Kamu yönetiminde aktif rol alanlar (Müsteşar, genel müdür, daire başkanı, üst kurul üyeleri, büyükelçi, yargı mensubu vb.)

  • Sivil toplum (Sendikalar, dernek vakıflar vb.)

  • Yerel yöneticiler (Belediye başkanı, meclis üyeleri, vali vb.)

  • Geniş bir aile tabanına sahip olmak,

  • Ünlü olmak,

  • Parti kademelerinde yer almak (İl başkanı, ilçe başkanı, yönetim kurulları gibi) 


Bu kanallar, aday adaylığı için gerekli ama yeterli değildir.  

Diğer yandan size referans olacak, yol yordam gösterecek, nerede ne zaman olmak gerektiğini söyleyecek, yol haritası çizecek, ortak yaşanmışlıklarınız olan, siyasette ya da sosyal halkada dostlarınız olacak ki siz yüreklenesiniz.

Kadın için en zayıf halka da burasıdır. 8-9 yaşında sokakta oyunla arkadaş edinmeye başlayan erkek çocuklarının okul, yurt, asker, takım ve oyun arkadaşları oluşur. Birbirlerini tanır, tavsiye eder ve referans olurlar. Kadın ise bu aşamalarda daha geri plandadır. Ortak hikâye oluşturacak cemiyet ilişkileri yok denecek kadar azdır. Olsa bile zaten dar olan alanda birbirlerine referans olmakta erkekler kadar cömert olamayabiliyorlar.

Şükür ki artık geride bıraktık lakin bilmeliyiz ki demokrasinin ihtilallerle nefesinin kesildiği bir ülkeyiz.

 Bırakın kadın siyasetçilerin yetişip, olgunlaşıp, sayılarının artmasını erkek siyasetçilere bile siyasi yasaklarla kota konulduğu yakın tarih dün gibi yakın bize. Bu yüzdendir ki çok az kadının 20-30 yıllık siyasi yaşanmış hatıraları ve hikâyeleri vardır. Bütün bu süreçte kadına dezavantaj olan durumları aşabilenler, dün de bugün de zaten aktif, siyasi ve sosyal alanda var olabilmişlerdir. Varoluş aşamasında erkeklerle rekabet eden bazı kadınlar maalesef hemcinslerinin muhalefetiyle karşılaşmışlardır.

Kadının, milletin meclisinden hakaretler eşliğinde dışlanması, bu linç, bu görmezden gelme, bu umursamama, bu üzerini örtme, Türk Kadının siyasetteki yeri ve konumu bakımından çok ciddi bir travmadır (2 Mayıs 1999, TBMM yemin töreni)

Tercihleri yüzünden TBMM çatısı altından atılan bir kadın (Merve Kavakçı) ve bir milletvekilidir. Tercihleri yüzünden psikolojik linç harekâtı ile meclisten bir kadın milletvekili atılırken sessiz kalanların bugün “Şu kadar kadın milletvekili istiyoruz!” diye slogan atmaları yaşananlardan büyük ders alındığı kanaatini oluşturuyor.

Aksi takdirde "Şu sayıda kadın istiyorum"un meali şudur: Biz kendimize benzeyen, ona benzemeyen, benim gibi giyinen onun giyimini reddeden bazı kadınların mecliste olmasını istiyoruz. Bu da samimiyet tartışmasına yol açar.


Demek ki mecliste kadın görmek istiyorsak;


  • Sendikalarda ve kamu üst yönetiminde,

  • Sivil toplum liderliğinde,

  • Basının üst düzey yönetiminde,

  • Partilerin il ve ilçe başkanlıklarında,

  • İş dünyasında,

  • Hayatın her kademesinde,


Tecrübe sahibi, yönetmiş ve yönetilmiş, mücadeleci kadınlarımızın sayısının artmasını tavsiye ve teşvik etmeliyiz. Bu yetmez…

Bu kademelerde bulunmak, kadınlarımızın kendilerinin de talebi olmalıdır.

“Vermediler.” şikâyetini, “Çalıştım kazandım.” diline dönüştüren kadın kimliklerin sayısının artacağına inanıyorum.

Rekabet ile nezaket pek yan yana durmayan kavramlardır. Siyaset, rekabetin en yoğun yaşandığı alandır. Nezaketi, rekabete kurban vermeden siyasette kadının sürdürülebilir varlığını sağlamak için hepimize çok görev düşmektedir.

Şehirler (meslek kuruluşları, hemşehri dernekleri vb.), temsil makamına kadın aday vermiyor ve desteklemiyorlarsa, yetiştiremiyorlarsa bundan hicap duymalılar.

Ehliyet, liyakat sahibi, hitabeti güçlü ve kahır çekebilecek çok fazla hemcinsimin olduğunu biliyorum. Onlardan da taşın altına ellerini koymalarını istiyorum.

“Zaten olmaz ki…” demeyin en yakınınızdaki bir sosyal kurumdan, parti teşkilatından işe ve yolculuğa başlayın. Kimse önünüze kırmızı halı sermeyecek elbette… Ama kaybede kaybede bakmışsınız ki kazanmışsınız…   

Ama "Ben istiyorum, ailemi ikna edemiyorum", "Çevrem olur vermiyor." diyorsanız daha baştan kaybettiniz. Siyaset biraz da ikna edebilme, doğru bildiğini başkasına anlatabilme sanatıdır.

Nihayetinde TBMM’de temsil eden kadın sayısının artması, yukarıda saydığımız her merhalenin aşılması ile sağlanır.

Eğitim dâhil ülkemin bütün kadınlarının hak ve sorumluluklarının eşitlendiği bir toplum yaratmadan siyasette temsil eşitliğini tartışmamız doğru ama eksik olur.


Demek ki siyasette kadının sayısını arttırmak istiyorsak siyasete insan taşıyan kademelerdeki kadınların sayısını artırmamız gerekiyor…


Kaleme alınma tarihi:

08.03.2010


                                          Halide İNCEKARA

Seçim İşleri Başkan Yardımcısı 

                                                             AK Parti İstanbul Milletvekili


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Halide İncekara Kimdir?

Halide İNCEKARA Halide İncekara, 18 Eylül 1959’da Antalya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimi İstanbul’da tamamlayan İncekara, 1981 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Yüksek lisansını aynı fakültede Uluslararası İşletmecilik alanında tamamladı. İŞ HAYATI; Tekstil ve kozmetik alanında faaliyet gösteren işletmelerde üst düzey yönetici olarak çalıştı. Gazete ve dergi köşe yazarlığı, TV program danışmanlığı yaptı. SİYASİ ÖZGEÇMİŞİ; 1999  yılında İstanbul Küçükçekmece’den İl Genel Meclis Üyeliğine seçildi. 2002 – 2007 :  T.B.M.M. 22. Dönem AK Parti İstanbul Milletvekili İnsan Hakları  İnceleme Komisyonu Üyeliği, AKPM ( Avrupa Konseyi  Parlamenterler Meclisi) – (BAB)  Batı Avrupa Birliği  Üyeliği Yolsuzluk ların sebeplerinin sosyal ve ekonomik boyutlarının araştırılması amacıyla kurulan meclis araştırma komisyonu üyeliği, Çocuklarda ve gençlerde artan  şiddet  eğilimi ile okullarda meydana gelen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kur

FIRTINADA UYUYABİLMEK...

Hikaye olunur ki; Yıllar önce bir çiftçi, fırtınası bol olan bir tepede bir çiftlik satın almıştı. Yerleştikten sonra ilk işi bir yardımcı aramak oldu. Ama ne yakındaki köylerden ne de uzaktakilerden kimse onun çiftliğinde çalışmak istemiyordu. Müracaatçıların hepsi çiftliğin yerini görünce çalışmaktan vaz geçiyor, burası fırtınalıdır, siz de vazgeçseniz iyi olur diyorlardı. Nihayet çelimsiz, orta yaşı geçkince bir adam işi kabul etti. Adamın haline bakıp 'çiftlik işlerinden anlar mısın?' diye sormadan edemedi çiftlik sahibi. 'Sayılır' dedi adam, 'fırtına çıktığında uyuyabilirim'. Bu ilgisiz sözü biraz düşündü, sonra boş verip çaresiz adamı işe aldı. Haftalar geçtikçe adamın çiftlik işlerini düzenli olarak yürüttüğünü de görünce içi rahatladı. Ta ki o fırtınaya kadar: Gece yarısı, fırtınanın o müthiş uğultusuyla uyandı. Öyle ki, bina çatırdıyordu. Yatağından fırladı, adamın odasına koştu: 'Kalk, kalk! Fırtına çıktı. Her şeyi uçurmadan yapabileceklerim

Eğitimin, Hayatımıza ve Ekonomimize Katkısı Hakkında Kısa Bir Değerlendirme 1

Özellikle 2000’li yıllardan sonra teknolojideki hızlı gelişmeler, birçok gencimizi mesleksiz dolayısıyla işsiz bırakmaktadır. Eğitim, artık eskisi gibi okulları bitirdiğimizde bize iş alanları sağlayacak bir süre olmaktan çıkmıştır. Eğitimlerini tamamladığını düşünen gençlerimiz, hayata atılmak istediğinde, çalışmaya başlamak istediğinde büyük bir handikapla karşılaşmaktadır: “İş bulamıyorum, işsizim.” Aslında demek istedikleri, talep edilen emek ya da fikre karşılık veremediğim için istihdam alanında kendime bir yer bulamıyorum.  Genç arkadaşlarımız, iş arama aşamasında, ne iş yaparsın sorusuna genellikle bitirdikleri üniversite adı ile cevap vermektedirler, tekrar sorduğumuzda falan fakülte... “Peki, mesleğin ne, işe girince hangi işi yapacaksın?” sorumuz boşta kalmaktadır. Hatta işi, işe girdikten sonra öğrenmek gibi bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Oysa kimse ücret vererek işyerine aldığı elemanı, okul gibi eğitmek suretiyle yetiştirmek istemez. Eleman yetiştirmek isteyen 15-16 y